11 Kasım 2020 Çarşamba

Neden Tırmanıyoruz Sorusu ?

 

Çoğu tırmancının alışık olduğu gibi her yıl bahar aylarından başlayarak yoğun bir tırmanış dönemine gireriz. 2017 yılının güneşli bahar günleri de benim için böyleydi. Haftasonlarımı spor tırmanış bahçelerinde geçiriyor resmi tatiller ile yıllık izinlerimi birleştirerek geleneksel veya boltlu çok ip boylu rotalar için zaman yaratıyordum. Benzer bir programa, hayat tarzına sahip olmayan veya tırmanmayan iş arkadaşlarım için bu durum oldukça tuhaftı. Mesai saatlerinden sonra kaçar gibi ortadan kaybolan, ofis dışı sosyal ortamlarda pek görünmeyen biri ne yapıyordu? Aslında çoğumuzun duymaya alışkın olduğu “Neden tırmanıyorsun?” sorusunu ben de oldukça sık duyuyordum. Genellikle “sporu sevdiğim, doğa sevgisi, keşif dürtüsü” vs gibi karakteristik cevaplar sıralıyordum. Bu cevaplar karşımdakilere bir ölçüde yeterli geliyordu ama açıkçası bana çok da yeterli gelmiyordu. Başkalarını kandırabilirsiniz ama kendinizi asla J

İşte 2017 baharında bu sorunun peşine düşmüştüm. “Neden tırmanıyoruz?” Biraz araştırmadan sonra önsözünü Conrad Anker’in yazdığı Chris Noble tarafından derlenmiş olan, ismi de tam da benim sorumla bire bir örtüşen “Why We Climb?” isimli kitaba ulaştım. Kitap farklı profillerden başarılı ve tutkulu tırmanıcıların tırmanış motivasyonlarını inceliyordu. Tırmanıcıların tırmanırken hissettiklerini tariflerken ortak bazı cevaplar verdiklerini görmüştüm. Çoğunun o mücadele anında kelimelere dökemediği tatmin edici bir duygu durumu tariflediklerini farkettim. Kitabı bitirdiğimde elimde bu ortak cevaplar ve iki adet de başka referans kitap vardı. Bunlardan birincisi kendisi de bir dağcı olan Doug Robinson’ un kaleme aldığı “Alchemy of Action”, diğeri ise ismini telaffuz etmekten kaçındığım Prof. Dr. Mihayl Csikszentmihalyi’nin 20 yıllık deneysel çabalarının sonuncunda yayımladığı “Akış” idi. Alchemy of Action daha çok vücüdumuzdaki kimyasal süreçlerin aktivitelerimizle tetiklendiğini anlatarak soruya biyolojik bir cevap veriyordu. (Evet, davranışlarımız, duygularımız kimyasal süreçlerin sonucu ve/veya sebebi ve bu cidden benim irkilmeme sebep oluyor.) Akış ise aktivitelerimizin ne olduğuna bakılmaksızın zorluğun ve yeteneklerimizin eş zamanlı olarak sınırlarının zorlanması ile zihni bir duruma ulaştığımızı özetliyordu. Bu zihni durum kendimizi yaptığımız eylemin içinde kaybolmuş, zamandan bağımsızlaşmış hissetmemize yol açıyordu. Tekrarlanan böyle eylemlerin bizi uzun vadede“mutlu” kıldığı sonucuna ulaşılıyordu.

Bu konuyu Aykut ile tartıştığımızda BDK Kuzey Duvarı Kış tırmanışındaki ruh halinden örnek vermiş hatta “Kendimi dışardan izler gibiydim. Sadece yapılması gerekeni yapıyor ve olumsuz herhangi bir şey hissetmiyordum”  demişti. “Akış” teorisi ile pratiği bu cevapla kafamda örtüştü.

Alper Günay “Dağcılıkta Performans Kalitesi” (https://www.climbingworld.org/makalelerarticles-1/2020/6/20/daclkta-performans-kalitesi)  makalesinde bu konuyu literatür alt yapısı ile ele almış. Makaleyi okuyunca farklı coğrafyalarda yaşayan insanların aynı sorunun peşine düşüp benzer süreçlerden geçerek aynı sonuca ulaşması beni gerçekten çok heyecanlandırdı. “Dağcılıkta Performans Kalitesi” makalesinin devamı niteliğindeki diğer makale “Neden Dağlara Tırmanıyoruz” ise sizi yaşamın anlamı üzerinde de düşünmeye itecektir. Bu iki makaleyi de çok severek okudum. Kesinlikle okumanızı öneririm. “Neden Dağlara Tırmanıyoruz” (https://www.climbingworld.org/makalelerarticles-1/2020/7/16/neden-dalara-trmanyoruz)  makelesinin sonundaki “Dağ, doğa ve insan ilişkisini ele almaya devam edeceğiz” cümlesini görünce benzer makalelerin gelecek olması beni çok sevindirdi.

Türkiye dağcılık literatürüne yaptığı katkılardan dolayı sevgili Alper Günay’a ne kadar teşekkür etsek azdır.

Eren Görenoğlu

Kozyatağı

11.11.2020

10 Kasım 2020 Salı

Gönüllü Yayıncılık Motivasyonu Üzerine

13.yılına girecek olan tirmanis.org ekibinde yaklaşık 11 yıldır emek veriyorum. Tamamen bağımsız ve gönüllü olan bu oluşumda, ekipteki hiç kimse bir karşılık beklemeden tamamen manevi tatmin ile iş yaşantısından ve tırmanış yaşantısından arta kalan vaktini bu platforma vermekte. Ancak yayın yapmak biraz da şişe içinde okyanusa bir mesaj fırlatmak gibi. Mesaj ulaştı mı, yoksa boşlukta kayıp mı oldu ya da herhangi bir etkisi oldu mu haberiniz olmuyor. Okuma ve yorumlama alışkanlığı pek olmayan bir toplumda bunu yapmak bazen bezdirici de olabiliyor. Bu kısa teşekkür yazısında Türkiye tırmanışının "marka" isimlerinden gelen bağlamından kopuk, mantıksal olarak eleştiri bile sayılamayacak yorumlarından bahsedecek değilim. Ancak bu platforma emek verdiğim sürede beni çok motive eden iki olaydan bahsetmek istiyorum: Bunlardan birincisi, Dedegöl dağlarına Mustafa Erdem Yesildal ve Mahmut Oflaz ile ikinci kez keşif için gittiğimizde Boğaziçi Dağcılık Kulübünden arkadaşlarla karşılaşmamız ve onların bize "Sizin tirmanis.org daki yazınızı okuyunca merak ettik, geldik" demiş olmaları, diğeri ise hayatının pek çok yönüne hayranlık duyduğum sevgili Ömer Burhan Tüzel in aşağıdaki metni kaleme almasıdır.

Gücümüz, vaktimiz, enerjimiz yettiğince tırmanmaya, üretmeye, okumaya, dokümante etmeye devam edeceğiz. Bugüne kadar katkıda bulunan herkese sonsuz teşekkürler.

25 Ekim 2020

Kozyatağı

---------------------------------------------------------------------------------

"Bu sene, “tirmanis.org”a düzenli olarak katkı vermeye başlamamın dördüncü senesi. Bu süre içerisinde, hem bu platformu kuranlarla, hem şu anda yönetenlerle tanışma ve onları ama az, ama çok tanıma fırsatı buldum. Tabiatıyla, ayrıca platformda yayımlanan yazıları keza takip ettim.

Günümüz Türkiye'sinin dağcılık çehresi, benim dağcılığa başladığım 80’li yılların başından bu yana bir hayli değişti. Bugün dağcılık, eskiye nazaran çok boyutlu bir faaliyet alanına dönüşmüş durumda. Buna ilaveten, ülkemizin sosyo-ekonomik gelişmelerine paralel olarak, benim dağcılığa başladığımda hayal dahi edemeyeceğimiz ticari/sponsorluk faaliyetlerinin de dağcılığın bir parçası haline gelmiş olduğu aşikar.

Dolayısıyla, günümüzde, “tirmanis.org” platformunu yönetenler, esasen az okuyan toplumsal dokumuz da dikkate alındığında, bir taraftan güncel kalmak ve geniş dağcı kitlelerin ilgisini canlı tutmak, fakat öte taraftan ticari baskıların dışında, bağımsız bir çizgide yürüyebilmek gibi, bir arada götürmesi pek zor iki unsuru denge içerisinde yürütmek görevini üstlenmiş görünmektedirler. Bu çok idealist bir yaklaşım olmakla beraber, benim için bir o kadar değerlidir ve bu platform ile ilişkimin çok önemli bir ögesidir.

Kuruluşundan bu yana geçen 12 senede, Türk dağcılığının en geniş anlamda sesi olmayı başardığını düşündüğüm bu platformun, ülkemiz için oldukça uzun sayılabilecek düzenli yayım hayatıyla, Türk dağcılığının tarihi mirasının bir ölçüde saklayıcısı ve bunun gelecek nesillere aktarıcısı konumuna geldiğine inanıyorum. Eminim böyle bir rol kurucuların akıllarında yoktu. Fakat platformun başarısı bugün bunu adeta empoze ediyor.

 

Son dönemde platformda yayımlanan yazılara baktığımda, dört çok önemli ve ülkemiz dağcılığı bakımından elzem olduğunu düşündüğüm yönelim görüyorum.

Bunların ilki, ülkemizde genç kitlelerin geniş sayılarda yaptıkları spor tırmanışlarını kapsayan yazıların yayımlanmasıdır. Platform şayet güncelliğini koruyacaksa, mutlak surette genç tırmanıcı kitlelerin ilgisini canlı tutmak zorundadır ve ben şahsen bu dünyanın çok uzağında olmakla beraber, platformun bunu başarıyla yaptığını düşünüyorum.

İkincisi dağcılığın kavramsal boyutuna ilişkin yazıların yayımlanmasıdır. Ülkemizde hala, birçok kavramsal konu oturmamıştır. Kolay da oturacağa benzememektedir. Avrupa ülkelerindeki yönelimler ve gelişmeler, ülkemizdeki gelişmelere ancak bir ölçüde ışık tutabilecek mahiyettedir, zira dağcılığımızın gelişim çizgisi Avrupa’dakinden çok farklı olmuştur ve biz kendimize uygun milli bir çerçeve üzerinde mutabakat sağlamak durumundayız. Ancak bunu yaparken ticari çıkar çevrelerinin ve onlardan nemalananların bu süreci rehin almalarına izin vermememiz gerekmektedir. İşte bu yüzden “tirmanis.org”un bağımsız çizgisi çok önemlidir ve bu tartışmaların yürütüleceği en meşru ve tarafsız zemindir.

Üçüncüsü, ülkemizde “alpinizm”e ilişkin yazıların yayımlanmasıdır. Dağcılığın en yüksek, en yüce ve en zorlu disiplinini temsil ettiğini düşündüğüm alpinizmin platformda anlatılması, özendirilmesi ve spor tırmanıcılarından, ufak da olsa bir bölümünün alpinizme evrilmesinde katalizör rolü oynamasının, Türk dağcılığının ilerletilebilmesi bakımından fevkalade önemli olduğuna inanıyorum.

Nihayet dördüncüsü de dağcılık tarihimize ilişkin yazıların yayımlanmasıdır. Zira nereden geldiğimizi bilmeden, nereye gideceğimizi tayin etmek zordur. Dağlık coğrafyaya sahip her ülke, kendi dağcılık geleneğini, kültürünü ve değerler manzumesini oluşturmuştur. Biz de bunu yapmak zorundayız. Bunu da ancak dağcılık geçmişimizi anlayarak yapabiliriz.

Bu dört yönelimden ilki üzerinde söyleyeceğim herhangi bir şey kuşkusuz olamaz. Ancak son üçü üzerinde söyleyebileceklerim var ve “tirmanis.org”un bana bunları dile getirmem için bir olanak sunduğundan ötürü müteşekkirim.

Son olarak, kendi Facebook hesabımda yayımladığım tırmanış anekdotlarımın, bugün, burada, “tirmanis.org”da tekrar yayımlanmasının, bu platformun, dağcılık tarihimizin mirasının koruyucusu ve aktarıcısı rolü kapsamında, dijital arşiv dosyalarına bir katkı mahiyetinde anlaşılmasını rica ediyorum. "

Ömer Burhan Tüzel

02.10.2020


Dağcılık Kulüpleri Fikir Arenası mıdır?

Türkiye'de uzun yıllar dağcılığın lokomotifi olan köklü üniversite kulüplerinin başına gelen garip süreçlere şahit olduk. Buradan hareke...