11 Ağustos 2017 Cuma

Enkaz


“Nereden başlarız, yıkıntılardan mı yoksa günahlarımızdan mı?  – Bastille/Pompei 

 (How am I gonna be an optimist about this?)

23.06.2017 /Aladağlar Camping Bungalow 


Çok da dikkat, beyin gücü istemeyen işleri sona bırakmıştım. Raporlar, grafikler, cevaplanan mailler... Bayram hediyesi olan çikolataların çoktan sonuna gelmek üzereydim. Sıkıldıkça çikolata kemiriyor göz ucuyla da saate bakıyordum. Ofisten erken kaçıp, erken yola çıkarsak akşam yemeğini güzel bir bira eşliğinde kampta yeriz gibi bir hayalimiz vardı ancak ofisten çıkışımızın ikinci saatinde hiç bitmeyecekmiş gibi görünen bir konvoyun içinde bulmuştuk kendimizi. Bir an önce gitmek, mümkün olduğunca hızlı gitmek istiyordum. Öyle hızlı gitmeliydim ki ruhum geride kalmalıydı. Ne de olsa devasa bir enkazın altından yeni kurtulmuş, yara bere içinde, ağır aksak yola, hayata devam ediyordum.


Mayıs Başı, Beşiktaş, 2017

Mayıs ayını kendimi bildim bileli hep sevmişimdir. 11 ayın sultanı varsa o Mayıstır. Kış  boyu biriken griliği silen parlak güneş, toprağın cıvıl cıvıl hareketlenmesi hep etkilemiştir beni. Belki de o yüzden Mayıs'ta doğmuşumdur, kimbilir. 

Karşımdaki duygusuz, son derece kararlı bir ses tonu binanın çoktan çöktüğünü, benim hayal dünyasında yaşadığımı  itiraf etmişti. 3 yıl boyunca emek harcadığım, aslında birlikte harcadığımızı düşündüğüm bina büyük bir gümbürtüyle çökmüştü işte. Ben uzun süredir taş ustası gibi çalışırken karşımdaki "kirden parlayan bir kanepede yan gelip yatan semiz bir uşak gibi"* beni izlemekle yetinmiş, çökmesi için uğraştığı binanın dışına tam da bilmediğim (asla da bilemeyeceğim) bir süre önce çoktan çıkmıştı. Karşımda usta ve duygusuz bir satranç ustası vardı, bense "pantolonlu bulut"** a dönüşmüştüm. Hayatı boyunca "-mış gibi" yapmamış biri için kolay kabullenilecek bir durum değildi. Duygusuz bir o. çocuğu olmayı, olabilmeyi ne kadar da isterdim. Enkazın altında tek başımaydım, ilk anda verdiğim tepkileri çok hatırlamıyorum, hatırlamak da istemiyorum. Mantıktan oldukça uzak olduğunu hatırlıyorum, hayal mayal. Benden beklemediğim şekilde yardım istediğimi hatırlıyorum. Yıllar bizi olgunlaştırıyor. 4-5 yıl önce olsaydı yardım isteyeceğime seppuku yaparım derdim. 





A: N'oldu oğlum???
E: Abi....
A: Ofiste misin? Kıpırdama bir yere, seni almaya geliyorum.
E: Tamam.

Ne anlattığımı, ne anlatabildiğimi hatırlamıyorum ama devasa bir taşı yutmuş gibiydim. Ara ara gözlerim doluyordu, saklıyordum. Pek güldüğümü hatırlamıyorum. Yüzümde az önce büyük bir çiviye basmış bir insanın ifadesi vardı.  Etrafıma enkazda beni arayan dostlarım inanılmaz bir hızla gelmişti. 


A: "Haftasonunu bana ayır, 2 gün sağlam tırmanacağız" 
O: "Eve falan gitme, bende kal işe beraber gidip geliriz"
C: "Sana izin ayarladım ne kadar istiyorsan git kafanı dağıt." 
S: "Yürü lan Dolomitler' e gidiyoruz."
E: "Ev yapımı biram var, gel hemen. Anlat, dinlerim. Aile danışmanıyım oğlum ben" 
B: "Hafta içi akşam bize gel, M.yi uyutur bira içeriz Kadıköy'de"
G: "Uzaktayım ama elimden ne geliyorsa yaparım senin için"

Bu kadar dost elinin, bu kadar özverinin, bu kadar yardımın sonucunda bana da enkazdan çıkmak düşerdi. Çıktım, yara bere içinde, ayağa kalktım, yürüdüm, yürüyorum. Üzerimde enkazın güvensizlik tozları kaldı ki ona kısa vadede yapabileceğim bir şey gerçekten yok. 

23.06.2017 /Aladağlar Camping Bungalow 

S: N'apıyorsun la? 
E: Yazı yazıyorum 
S: Lan okuma bitti yazma işi çıkardın bi de başımıza. Çeşit çeşit icatlar...
E: Hoahahaha 

Sabah yine bungalovun o hep hayran olduğum ahşap kokusuyla uyandım. 12 saati aşan yol boyunca iki şoför araba kullandığımızdan baktığım her yerde uzun süre kadran görmeye devam ettim. Yol boyunca hem S hem de ben direksiyonda uyuyakalmıştık. Hatta ben kampa 10 km. kala bir virajı yavaşça alırken sıçramıştım. Kampa 10 dk kala şarampole yuvarlanmak ne kadar da epik olurdu! Ayrıca, S lastiklerden birinin sorunlu olduğunu, elimizde yedeğinin olmadığını ben 200 km/h denemeleri yaparken söylememe inceliğinde bulunmuştu! Çok ince adamdır S.! 

Akşamki yola dair sohbetler, peyder pey kampa gelenlerle devam ediyordu. 

Bugün bizden pek hayır gelmeyecekti, onu kabullenmiştik. Ankaradan aldığımız bizi ciddi ölçüde hayal kırıklığına uğratan yiyeceklerle uzayan bir kahvaltı yaptık. Sonra bir kaç parça malzemeyle Kazıklı Ali' ye doğru yollandık. Serin ortamda S. ile yeni rotalar hakkında lafladık, 3-5 rotada biraz kasları açıp çok da uzatmadan kampa geri döndük. Birayı haketmemiştik. Kendimize hafif yemek ayarlayıp akşam kamping sahibi R. Abiyle derin bir sohbete dalmıştık. Yarınki hedef geçen seneden ağzımızı sulandıran, Karayalak Kulesi'nde bulunan, henüz tekrar görmemiş Babylon'du. Geçen yıl da niyetlenmiştik ancak hem mevsim hem de işten izin alma sorunları nedeniyle bu yaza kalmıştı. Bungalovdaki yatağa girip garip bir sevinçle uykuya daldım. 

24.06.2017 / Aladağlar Karayalak Vadisi   

Kahvenin dibini dikip biraz yüzümüzü buruşturduktan sonra çantayı sırtlayıp araca atladık. Kahve kadar uyarıcı müzikleri artık ihmal etmiyorduk artık. Favorimiz In Flames veya Tool'du. S. arazide alçak araçları kullanmakta oldukça ustalaşmıştı artık. Benim karteri ikinci dakikada dağıtacağım yerlerde araçla ceylan gibi seke seke ilerliyordu. Gidebildiğimiz kadar orman yolunda devam edip yolun bittiği yerde aracı bıraktık. Güneşten artık köseleye dönen derilerimiz iyice berbat olmasın diye yine her zamanki gibi uzun kolluları giyerken vadi girişinde karşılaştığımız, rotayı açanlardan S ile karşılaştık. Son tüyoları da aldıktan sonra ağır ağır acele ederek (Festina Lente*** hesabı) rota dibine ulaştık. İlk boyunda S. öne atıldı. O lider tırmanış için hazırlanırken beni her rota girişinde olduğu gibi bir neşe sarmıştı. Elimdeki muzla epey şebeklik yaptım, bağıra bağıra iğrenç şarkılar söyledim, aşağıdan geçen trekking gruplarına bağırdım falan. O sırada S. ilk boyunu yarılamıştı. Yekpare, yer yer su oluklarıyla bölünmüş gri devasa bir slab bu ip boyu. Derece: 6b ve hakkını veriyor kesinlikle. S. dikkatli denge hamleleriyle ip boyunu bitiriyor. Hamaliyeyi sırtlanıp S nin yaptığı hamlelerle onun yanına ulaşıyorum. Geçen yıl çıktığımız komşu rota Freedom ile aynı büyük setteki istasyona ulaşıyoruz. Bu ip boyundan sonra top bende. 2. ip boyu yine 6b ve yine hakkını veriyor, yüksek ayak çekmeler, dengede kalmalar, yüzeylere basmalar ağırlık aktarmalarla geçen bir ip boyu. Geleneksel bir alet atmıyorum zaten pek de yer yok, slab yapı devam ediyor. Her ne hikmetse bu ip boyunda dilime Denizli Anadolu Lisesi Marşı takılıyor. "Egemizin incisi, Denizli'nin simgesi..." nakaratını söyleye söyleye ikinci askı istasyonuna ulaşıyorum. İstasyon epey rahatsız, emniyet kemesinin kestiği kasıklar sızım sızım. Çok vakit geçmeden 3. ip boyuna sarılıyorum. Bu kez daha dikkatliyim, en azından marş söylemiyorum. Hamlelerimi daha hesaplı kitaplı yapmaya başladım. Özellikle dikkatli bir şekilde ayak arıyorum. Bir yandan da agresif bir tırmanış ayakkabısı giydiğime şükrediyorum, yoksa yaptığım hamleler hayal olurdu. İp boyunun ortasında sola 3-4 m lik bir traversle hafifçe negatif bir çatlak sistemine ulaşıyorum. Alet atacak yer yine pek yok, bolt araları alpin-sporun hakkını veriyor. Negatif birbirine paralel iki çatlak sistemini epey sömürüp setin üstüne çekiyorum kendimi, devamı yüzeyde yine denge. Ara ara diyafram nefesiyle nefesimi dengeliyorum. Ayaklarım artık asimetrik ayakkabının içinde sızladığından çok da uzatmadan duvarın hafifçe iç bükey bir yüzey yaptığı istasyona ulaşıyoruz. İp boyu derecesi: 6c+ Neyse ki bu istasyon görece rahat yerde. Burda su torbasından birer fırt su çekiyoruz, biraz kuru üzüm atıştırıyoruz. ilk klibi istasyona yapıp biraz yükseliyorum ancak 2-3 metre sonra zorluk başlıyor. Daha kilide gidemeden düşeceğim geyiği eşliğinde hamleleri bir kaç geri alıp çözmeye çalışıyorum. Sonunda sağda iyi bir krimpe uzanıp biraz daha rahat bir yüzeye ulaşıyorum. Hamleler yine dengeli olmak zorunda. Pütürleri tutarak, yarı yüzey yarı çıkıntı basamaklara basarak ters bir sete ulaşıyorum. Burada rota açılırken 1 yıl önce bırakılan perlonları görüyorum. Rotanın A0 derecesinin verildiği yerdeyim. Bir süre inceliyorum aşağıdan. Sağdaki çıkıntılar dengeyi sağlar gibi geliyor. Ayaklar epey zayıf. Pütürlerden birini beğenmeye çalışıyorum. Burun değil de taban basarak ilk kez zorluyorum hamleyi. Sağdaki keskin pinchlerden birini tutup prusiğin bağlı olduğu bolta klibi yapıyorum. Solda yukarda yarım karış derinliğinde 50-60 cm genişliğinde bir set var. Uzanmaya çalışıyorum ancak olmuyor. Düşer gibi olduktan sonra toparlanıp bir önceki sete geri iniyorum. 3-4 dk dinlendikten sonra hamleleri tekrarlıyorum. Bu kez setteyim. Herhangi bir basamak yok. Ayaklar yüzeyde. Sol ön kolu sete paralel yatırıp üzerine ağırlığımı vererek dinlenmeye çalışıyorum. Setin üst dikey köşesini tutup, yüzeye basarak perlona uzanıyorum ve bu klibi de yapıyorum. Serbest geçebilecek miyim? Klipten sonra bir önceki pozisyonuma tekrar dönüyorum. Nefesimi dengelemeye çalışıyorum. Elim toz torbasına gidip geliyor. Tekrar deneyeceğim. Sağdaki yüzeylere ulaşıp sete çıkabilirsem soldaki crimplere ulaşabilirim. Bir süre daha dinlenip tekrar deniyorum. Ayağım Ballıkayalar'daki Neredeyim Abi rotasının kilidinde bastığımız kredini kartını andıran bir basamakta. Patlayıcı kuvvet azaldı biraz ama yapabilirmiş gibi hissediyorum. Derin bir kaç kez nefes aldıktan tekrar başlıyorum ama güvenemediğim ayak bu kez kayıyor. Epey küçük şeylerde askıda kalıyorum 1-2 sn. Hatta sağ elimin yüzük parmağına kan oturuyor bu tutuştan sonra. Artık toparlayamadan düşüyorum. Düşüşte sağ dizimi çıkıntılardan birine çarpıyorum ve 10 yıldır çok severek giydiğim Lowe Alpine pantolonda bir delik açlıyorum. İyi pantolondu. Neyse...

S ile göz göze geliyoruz. S. istasyona kadar indirip tekrar denememi söylüyor. Çok düşünmeden "hayır" diyorum. İlk tekrarı yapacak kişi ilk denemede serbest geçerse elbette saygı duyarım. Ancak ikinci kez inip tekrar aynı ip boyuna girip tamamlarlarsa zaten çok da umurumda olmayacak. Biraz da geç kalmamak için devam ediyorum. Bu ip boyu oldukça uzun, ekspress almakta cimri davrandığımız için son 2-3 ara emniyette kilitlileri perlonla uzatıp kullanıyorum. İp boyu zorluğu: 6c,A0. Serbest geçilirse 7a olur mu? Bilemiyorum, geçenin karar verebileceği bir şey. Yine istasyondayım. Set görece rahat. 10-15 dk mola verip son ip boyunun kritiğini yapıyoruz. S. yi çanta sıkmış belli ki. Yük hafiflesin diye biraz daha su içiyoruz. 5. ip boyu hemen istasyonun solundan başlayan 20 m. lik bir baca ile başlıyor. Baca hafifçe negatif. Yer yer çürük ama çürükle sağlam yerler ayırt edilebiliyor. Bir süre bacanın çok içine girmeden bir süre sağ yüzeyden bir süre sol yüzeyden tırmanıyorum. Bacanın sonundaki bolta klip yapınca aşağıya bakıyorum. Arada alet atmak gereken yerleri es geçmişim. Bu kadar risk almaya böyle bir rotada gerçekten gerek yok. İp boyu zorluğu: 6b Son ip boyu 10 metre kadar slabten sonra yatık yüzeye ulaşarak başlıyor. Arada devasa bir setten sonra kule sistemine bağlanıyor. Arada ayaklarım artık ızdırap içinde olduğu için ayakkabıları çıkarıp dinlendiriyorum. Sağ ayak başparmağım morarmış bile. Kuleyi de yukarı doğru tamamlayıp son istasyona ulaşıyorum. S. epey hızlıca yanıma geliyor. 5 saatte kulenin zirvesindeyiz. Ben de perlon uzatıp o istasyona geçiyorum. Sonrası sarıyı mı çekelim moru mu geyikleri eşliğinde iniş.


Rotanın Toposu.  Detaylar https://www.facebook.com/incerep/photos/a.374621549244569.83421.106689159371144/1298683016838413/?type=3&theater adresinden veya R.İnce'den alınabilir. 
Geçen yıl Freedom'u bitirince "bi tık zorunu da yapabiliriz" diye konuşmuştuk. "Bi tık zor" unu yaptık.  Babylon'un "bi tık zoru" nu yapabilir miyiz? Evet! Bu arayış hiç bitmeyecek gibi...

Tabanda ayakkabıları giyince yine konfor deryasına ulaşmış gibiyiz. Toparlanıp koşarak çarşağı iniyoruz.   Cüzdanları falan kampta bıraktığımızdan yanımızda kuruş para yok ("Just weapons and ammo drop everything else") Çamardına veresiye sulu yemek yiyip kampa dönüyoruz. Saat 22:00 yi çoktan geçmiş. Kafa lambasının ışığında yürürken kalabalık gruptan biri sesleniyor: "Neredesiniz lan it herifler, sizin gibiler yüzünden köyün mezarlığı dağcı dolu, köylünün yatacak yeri kalmadı" Topluca kahkahalar inletti tabi geceyi. Böyledir E. Abi, her zaman genç, hep nüktedan...


Yeri gelmişken kaybettiklerimize bir saygı duruşu...

Birer soğuk bira alıp İstanbul'dan gelen dostlarla rotayı tartışıyoruz uzun uzun. R. ye teşekkür ediyoruz. Ilık bir duştan sonra acıyan ayak parmaklarımla, derisi iyice incelen el parmaklarımla yatağın yolunu tutuyorum. Yüzümde garip bir gülümsemeyle uyuyakalıyorum. Günler sonra ilk kez, huzurla...


25.06.2017

Sabah üstüme t-shirt bile giymeden bungalowdan çıkınca A. ile karşılaşıyoruz. Uyku sersemi dinliyorum anlattıklarını ama çok da anlamıyorum, uyku yetmemiş belli ki, aynı hızla yatağa geri dönüyorum. Tekrar uyandığımda yorgunluktan iyice çekikleşen gözlerle aynaya bakıyorum, güneşten iyi yanmışım.

S. yayılıp kampın keyfini çıkarmak istiyor. Ben yine her zamanki gibi huzursuzum, aslında dinlenmemiz gereken günde Kazıklı Ali'de tırmanalım diye tutturuyorum. S yine kıramıyor, vadiye sürüyor aracı. Girişte E. bizi yüksek araca alıp vadi içine götürmeyi teklif edince hemen atlıyoruz. Araçta Kömürle tanışıyoruz. Gün boyu oraya buraya koşuşturan enerjik bir köpek. Az oynamıyor bizimle, bizi sevmiş olmalı.

Kampa döndüğümüzde yatmadan önce dalabildiğim kadar dalıyorum gökyüzüne. Samanyolu ne parlak, ne hipnotize edici... Çıplak ayaklarla çimenlere basarken ne kadar da özgürüm. Epey bir kayan yıldız yakalıyorum. Neyse ki garip rastlantılara kozmik anlamlar yüklemeyi bırakalı çok oldu. Doğayla bütünleştiğimi hissediyorum. Böyle iyi. En çok kendimi özlemişim. 

Sonrası yine bitmeyecekmiş gibi görünen yoldan eve dönüş.

Sonuç yerine;

Sıradan bir günde her zamanki şekilde ofise giderken yolda D. nin Mark Twight' ın Medium' da tekrar yazmaya başladığını anlatan bir paylaşımını görüyorum. Hızla hepsini okumaya koyuluyorum ve 2-3 yıldır artık geride kaldığını sandığım duygular birden geri geliyor. Belki de sadece bir bahane arıyorlardı. Uzun süredir biriken enerji fayı kırmış, magma dışarı çıkmıştı. Eski alışkanlık yine tam da ihtiyacım olduğu zaman yardımıma yetişmişti. İhtiyacım olmayan, ben dibe çeken her şeyden olabildiğince hızla kurtulmaya başladım. Gereksiz incelikler, gereksiz kibarlıklar, gereksiz tevazu, gereksiz alışkanlıklar, gereksiz eşyalar, gereksiz insanlar... Suya düşmüş bir paraştçü gibi bağları kestikçe rahatladım, rahatladıkça derin nefes aldım. Nefes aldıkça yaşadığımı, kim olduğumu hissettim.

Eski Doğu Bloku dağcılarının "Yol" dedikleri  kavramı hep beğenmişimdir. Karma, kader, yol ya da her neyse. Her insanın hayatına anlam katan bir kulvar, bir akış var belki bilinçli belki de bilinçsiz seçtiğimiz. Belki bir sonuca götürmüyor ama anlamı belirliyor. Geçmişimi incelediğimde iyi olmasını umarak kendi yolumdan sapıp, başka kulvarda var olmaya çalışarak mutlu olmaya çabaladığım her dönemde bedel ödeyerek kendi yoluma geri döndüm. Belki de kendi yolumda sonuna kadar gitme cesaretini hiç bulamamıştım. Geride kalan tüm o olaylardan, alt üst oluşlardan sonra garip bir dinginlik içinde kendi yoluma geri dönüyorum. Bu kez tavizsiz ve daha cesur. Geleceği toplum normlarına göre düşünmeyerek. Biraz umursamaz, biraz inatçı... Evrende kısacık bir zaman diliminde yaşayan ölümlüleriz hepi topu. Bırakalım da yolumuz bizi kendimiz olarak sonuna kadar götürsün.

Beşiktaş, Ağustos 2017


*Vladimir Mayakovski' nin "Pantolonlu Bulut" isimli şiiri (http://siir.gen.tr/siir/v/vladimir_mayakovski/pantolonlu_bulutdan.htm adresinde mevcut)
** Aynı şiirden alıntıdır.
***İmparator Augustus ve Titus' un kullandığı "Ağır ağır acele et" "Hız insanı kendinden uzaklaştırır" ve "yavaşlık kendine yakınlaştırır" anlamındaki deyim

Sonradan Gelen Not: Yine düşünüyorum da uzun süre geçirdik diye derme çatma bir binada oturmaya devam etmek son derece yersiz ve gereksiz. Bina eskidiyse gücümüzü aşan bir restorasyon çabasına girmektense yıkılıp gitmesine izin vermek daha mantıklı. Hayat dersleri devam ediyor ve ders almayı gerçekten seviyorum. (Şubat 2018-Kozyatağı / İstanbul) 








17 Temmuz 2017 Pazartesi

4 Yıl Sonra Yeniden ...



Tam 4 yıl sonra... Yaşanan onca iyi-kötü günden sonra başa mı dönüyorum yoksa yeni, yepyeni bir başlangıç mı? Yine o her şeye çözüm diye sunduğumuz, cevapsız soruların cevabını vereceğini umduğumuz "zaman" gösterecek. Aşağıdaki alıntı fazla popüler oldu ama yine de burada dursun. Bu kez ihtiyacım var. 

"Söz vermiştim kendi kendime: yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da hırstan başka ne idi ? Burada namuslu insanlar arasında sakin ölümü bekleyecektim. Hırs hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kağıt kalem aldım, oturdum. Ada'nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım." Sait Faik Abasıyanık Haritada Bir Nokta

Dağcılık Kulüpleri Fikir Arenası mıdır?

Türkiye'de uzun yıllar dağcılığın lokomotifi olan köklü üniversite kulüplerinin başına gelen garip süreçlere şahit olduk. Buradan hareke...