15 Şubat 2011 Salı

Güneşe Bakmak

Gerçekler her zaman gözümüze sokulmalı. Kabul etmek istemesek de. Ne pahasına olursa olsun gerçek tüm gücüyle etkilemeli elimizde kalanları. Her şey açığa kavuştuktan dağılıp gitmeli ki yeniden, yeni bir coşkuyla kurulsun gelecek.

Cuma sabahı uyandığımda kafamda gece boyunca her şeyi evirip çevirmekten bitap düşmüştüm. Gemi İnşaatı Fakültesi' ne yollandığımda attığım her adımda geçmişten uzaklaşıyordum sanki. Sanki öncesi yokmuş gibi tanıdığım şeyler giderek yabancılaşıyor gibiydi. Ana kapıdan dersliğe kadar olan yol sanki geçmişin geçit töreniydi. Garip bir hınçla bir şeyleri parçalamak, alt etmek istiyordum ancak kendi yarattığım düşmanı tanımlayamıyordum.

Eve geri döndüğümde hazırlamam gereken bir çanta ve kulübe yararlı olmak için gereken bir beyin vardı. Çanta için liste hazırdı ama beyin için ne yapmalıydım bilmiyordum. Bora'nın el emeği Eiger yemeği biraz geyik işe yaradı. Teselli eden arkadaşlar vardı, yüzümü dağlayan ayaz vardı, yeni amaçlar vardı, parmak uçlarında yükselip ileriyi görmeye çalışan gözlerim vardı, gerilmiş tendonlarım vardı. Yeni bir dönemin doğum sancılarıydı tüm bunlar.

Dağcılığa yeni başlayanların heyecanı beni de heyecanlandırmıştır hep. Traktöre binip güneye, dağın içine ilerlerken evimde hissediyordum.

Berbat bir uykudan sonra başlangıcı çöp poşetleriyle paketleyip kazma eğitimine hazırladık. Düş-kalk eğitimi sonunda herkesin gelişimini izlemek keyifliydi. Kötü hissediyordum ancak kulübün beni kampa göndermek için kullandığı kaynağın hakkını sonuna kadar vermek hatta daha fazlasını vermek istiyordum. Vücudu sıcak tutmaya çalışmak, sıvı almak için zahmet çekmek, yemeklerin seremoniye dönüşmesi , elimdeki basit işlere konsantre olmak bazı sivrilikleri törpülemekte faydalı oluyordu. Tabi hepsinden faydalısı görmüş geçirmiş arkadaşların tavsiyeleri ve destekleriydi.

Donmuş bozkır toprağını bulanan midemle izlerken kafamı kurcalayan şeyleri Kocadölek'in erimeye mahkum karı gibi arkamda bırakmıştım.

Şimdi yeni şeyler yapmak,yeni fikirler üretmek ve yeni şeyler söylemek lazım!

6 Şubat 2011 Pazar

Berbat Tırmanmak ve Kelkayalar

2 haftadır bekliyordum aslında. Sabah uyandığımda daha hevesli heyecanlı olmalıydım. Kafamda iki rota vardı. Günlerdir kesmeyen yağmur, merkezi ısıtma sisteminin uyuşturduğu bünye,yapay duvar,kampüs vs... Sıkıcıydı. Gerçek kayanın üç boyutlu dünyasında yükselmek, problem çözmek, ince denge hesapları yapmak istiyordum. Belki biraz da düşmek. Düşmek ama hiç beklemediğim bir anda. Düşme anının son salisesine kadar pasajı geçmeye çalışırken düşmek. Kafamda sadece kaya ve ben olduğum zaman hesapsızca. O zaman anlamlı olabilir ancak düşüş.
"Gerçekten yürekten yapılan eylemler bir anlam taşır"

M. Abi'ye ulaştığımda benzin ışığı çoktan yanıyordu. Yine bana kaldı boş benzin deposu. Pufff. Ne eğik, ne göze batan bir güneş var. İnce sisten kırılan ışığı engellemeye göz kapaklarım yetmiyor.

Kelkayalara geldiğimizde anladık ki hava sandığımızdan daha soğuk. Şiddetli yağan yağmurlar "mis gibi" sülfür kokan suyu daha da azdırmış. Zemin çamurlu, suyu görünce uzayan otlar gür ve yeşil.
Biraz lastik çekip ısınmaya çalışıyorum. Klasik Denizli yayılmasını çoktan başarmışız bile. Malzemelerimiz neredeyse 10 metrekareye yayılmış durumda ama ne önemi var ki. Bizden başka kimse yok ve uzun süre de olmayacak bu rotalarda. İlk rota otoyola çevirdiğimiz "Dul"
(VI-)Kaya yüzeyi sanki nemli. Frictionın tabanı her zamankinden daha sert gibi. Hiç ısınamadım.

Kamasutra(VII)
Biraz daha tırmanır gibiyim. İstasyona bağlanan kısım ıslak ama devasa cepler bunlar.

İşlev (VII/VII+)
Belki 6-7 senedir girmemiştim. Hiç bir şey hatırlayamadım. Çok güzel bir rota. Hamle sayısı fazla ve kesinlikle sıradan değil. İstasyonun altında rotaya özgü hamleyi çözemedim ve yazıldım. Sonra biraz çözüp biraz da beta alarak geçtim. Isındık mı? Vücut ısındı da kafa soğuk!!!

Günün en sıcak saatleri bu rotalarda geçince sıcaklığın etkisini çay ve kahveyle sürdürmeye çalıştık. Sonra da iki haftadır hayalini kurduğum Miskinler Tekkesi'ne yollandık.

M. Abi jest yapıp önden gidiyor. Ben de kahvenin etkisiyle daha uyanık gibiyim. Bu kez eve ekmek gidecek galiba. En azından mutlu eder beni. Akşamki endorfin cepte???

Miskinler Tekkesi-Sağ Uzatma (VIII)

Buz kalıplarını, pardon frictionlarımı giyip giriyorum rotaya. Alt-üst polarlı bereli... Aynı tutamaklarda fazla zaman harcamamaya dikkat ediyorum çünkü eller uyuşup "odunsu" bir dokuya dönüşüyor. 6 derecelik kısmı geçip kilide geliyorum. Dizi sıkıştırarak negatifte biraz dinlenip tozlanıyorum. Yapar mıyım? Galiba...
Sol el büyük oyukta, sağ ayak diz hizamda. Göz ucuyla sol ayak için seçtiğimiz büyük basamağı arıyorum. Sol ayağımı yerleştiriyorum. Yapmam gereken şey belli. Ayaklarımla baskı uygulayarak yukarıdaki çentiğe iyice esneyip 3 parmağımı sokmak. İki kere aynı hamleyi deniyorum fakat parmaklarımı sokamıyorum. O pozisyonda fazla askıda kalamam. Son anda çentiğe giriyorum fakat yanlış çentik.
-Sıkı alll!!!
Moralim zaten düzgün olmadığı için pek bozulmuyor. Sadece kelkayaların o hep bildiğimiz rüzgarı içime işliyor,ürpertiyor. Boş boş bakıyorum kilide. Yapmam gereken hamleyi kafamda evirip çeviriyorum ama vücudum yapmıyor sanki. Agresifçe hareket edemiyorum. Tutuk tırmanıyorum. Sonrası ite kaka istasyona ulaşıp bir zeminle buluşmak. Niye böyle oldu?

Bugün tırmanmak için uygun bir gün ama ben tırmanmak için uygun değilim!
Sonra keyfine girdiğimiz Kaşıkçı Elması' (VI+) nda başıma gelmedik kalmıyor. Önce koca tutamağı koparıyorum sonra da büyük oyuklardan birinde ikamet eden baykuşu çıkarmayı başarıyorum. Neyse ki M. Abi gibi göz göze gelmedim baykuşla.

Günün en güzel kısmı gün batımına yakın dinlediğim Fransızca bir parça ve içilen bira oluyor.

"Bazı günler kötüdür ama hergün değil"

Dağcılık Kulüpleri Fikir Arenası mıdır?

Türkiye'de uzun yıllar dağcılığın lokomotifi olan köklü üniversite kulüplerinin başına gelen garip süreçlere şahit olduk. Buradan hareke...