
My rating: 5 of 5 stars
Moskova çarpışmalarındaki gerçek olaylara dayanan roman, Aleksandr Alfredoviç Bek' in efsanevi Kazak komutan Baurdcan Momiş-Uli ile yapılan röportaja dayanıyor.
Roman yazarın sert bir komutanı Moskova savaşlarını anlatmaya ikna etmesiyle başlıyor. Komutan Baurdcan Momiş-Uli sert görünüşüne rağmen, yazardan, savaştaki insanı, korkan, endişelenen, sevinen yönleriyle yazmayacaksa hiç yazmamasini istiyor. Komutanı bir savaş makinesinden öte tüm yönleriyle gerçek bir insan olarak da görüyoruz.
Momiş-Uli' nin savaş kariyeri, aslında bir topçu subayı olmasına rağmen piyade sınıfına girmek için gönüllü olmasıyla başlıyor. Momiş-Uli'yi sık sık içinden geldiği Orta Asya steplerini özlerken görüyoruz. Stepleri sevdiğini "Şehir insanın duygularını köreltiyor, stepte ise her şeyi duyumsarsın, step özgürlüktür" diye anlatıyor.
Komutan duygusal yanının farkında da olsa sert kararları uygulamak zorunda hissediyor ve uyguluyor. Bu kararlar çoğu zaman vicdani ile sert bir çatışma yaratsa da askerliğin o soğuk, sert mantığını kendine de kabul ettirerek "mecburen" uyguluyor. İzinsiz geri çekilen askerler ya düşman üzerine tek başına gönderiliyor ya da kurşuna diziliyor. Bu olayların sonunda izinsiz geri çekilen subaylar kendilerinin cezalandırılmalarını ister düzeye geliyor !
Komutanın taburu, sivillerden kuruluyor ancak zamanla savaşta pişiyor ve direniş gücü yüksek bir tabur haline geliyor. Askerler sadece güçlü ve mekanize Alman ordusu ile değil, açlıkla, soğukla ve uykusuzlukla da mücadele ediyorlar. Saldırı karşısında, taburu oluşturan bölükler birbirlerinden ayrı düşse de kendi başlarına düşman taarruzuna direnen küçük direniş hücreleri oluşturuyor. Karşı saldırılarla yüksek özgüvenli Alman savaş makinesini gafil avlıyor. Momiş Uli' yi bu çarpışmaların yoğun olduğu dönemde kendisinin inisiyatif alıp kafasında soru işaretleri de olsa yapılması gerekeni yaparken, bağlantısı kopmuş bölükler arasında haberleşme için atı ile koşuştururken görüyoruz.
Baurdcan Momiş- Uli ünlü general Panfilov'dan sadece askerliğin sanatını değil psikolojik yanını da öğreniyor. General, Almanların ünlü "Blitzkrieg" stratejisini bizim Kurtuluş Savaşından da bildiğimiz "Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır" stratejisi ile boşa çıkarıyor. Alan savunmasına odaklanan savunma ordusu çok kayıp verse de yedek kuvvetlerin gelişine kadar Moskova'ya giden ana yol olan Volokolamsk Şosesi'ni tutmayı başarıyor. Panfilov her bir çatışmayı tek tek detaylarıyla dinliyor, haritada açıklıyor ve "savaşta askerlerden öğrenirsin" prensibini uyguluyor.
Anlayışlı bir baba figürü olan General Panfilov savunmanın son gününde bir şarapnel parçası ile yaralanıp hayatını kaybediyor. Generalin Moskova önlerinde Nazi ordusuna geçit vermeyen tümeni, üstün başarılarından dolayı Gvardia (Muhafız) nişanını alıyor.
Tamamen gerçek olaylara dayanan roman tarihsel olayların düzyazı sıkıcılığında olması gerekmediğini kantılar nitelikte.
Momiş-Uli'nin Alma-Ata' daki heykeli o günlerden bizleri selamlar gibi...
View all my reviews
18.03.2025
İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder